Balkanların göz bebeği olan Bosna Hersek, gezip görmeyi, oranın havasını solumayı, bir Türk olarak isteyebileceğiniz nadide bir yer. Başkent Saraybosna’ ya giriş yaparken, daha uzaktan bir Türk şehrine giriş yaptığınızı düşünüyorsunuz. İki katlı kiremit çatılı evleri, camilerin siluetleriyle kendinizi daha önce buralara gelmiş gibi hissediyorsunuz. Bizim bu gezimiz tur firmalarıyla olmadı. Bu seyahatimizi kendimiz planladığımız için, yola çıktığımızda heyecanımız daha fazlaydı. Umduğumuzdan keyifli ve doyurucu bir seyahat oldu.
Baş Çarşı
Saraybosna denilince ilk olarak bilinen ve gezilmesi gereken yer tabiî ki Baş Çarşı’dır. Gazi Hüsrev Bey tarafından inşa ettirilen çarşı şehrin merkezi, kalbinin attığı yer. Çarşıya girerken ilk olarak sizi meşhur tarihi sebil karşılıyor.
Sebil
Sebil, 18. yüzyılın ortalarında Vali Hacı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Zamanla restorasyona uğrasa da aslına sadık kalınmış ve hala aktif. Baş Çarşının sembolü olan sebilin önünde, hatıra fotoğrafı mutlaka çektiriliyor. Çarşıyı gezmeye buradan başlanılıyor.
Çarşıyı gezerken herhangi bir Anadolu şehrinin eski çarşısını gezer gibisiniz. Sadece dükkanlar değil, gezen insan popülasyonun da çoğunluğunun Türk olması size bu hissi veriyor. Evet ziyaretçilerinin çoğunun Türk olması size yabancılık hissini yaşatmıyor.
Gazi Hüsrev Bey Cami
Baş Çarşı’ da yer alan cami Gazi Hüsrev Bey tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Savaş esnasında yara almasına rağmen aslına uygun restore edilip günümüzde de hala ayakta ve hizmet vermekte.
Caminin Baş Çarşıya bakan duvarında bulunan çeşme de çok ünlü. Bu çeşmenin bir de efsanesi var. İki tane kurnası olan çeşmenin sağ ve solundan su içebiliyor. "Sağdaki çeşmeden içerseniz Bosna Hersek'ten biriyle evleneceksiniz. Soldakinden içerseniz buraya yeniden geleceksiniz." Diye söylenen bir efsane. Çeşmenin başında su içmek için sıra beklediğiniz esnada eğlenceli muhabbetlere de şahit olabilirsiniz.
Gazi Hüsrev Bey Medresesi de Baş Çarşı’ da yer alıyor. Vakıf olarak hizmet veriyormuş.
Morica Han
Gazi Hüsrev Bey Camisinin karşısında yer alan tarihi han, XVI. Yy. da yapılmış. Çıkan bir yangında hasar görse de günümüzde kafeterya olarak hizmet veriyor. Otantik havasıyla turistlerin ilgi odağı olan bu yeri görmeden, bakır cezvelerde yapılan Türk kahvesinden içmeden ayrılmamak lazım.
Latin Köprüsü
Baş Çarşı’ya yakın konumda olan bu köprü tarihi bir önem sahip. 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcı sayılan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Prensi Franz Ferdinand’ın suikasta uğradığı yer bu köprünün başlangıcında bulunuyor.
Şehrin iki yüzü var diyebilirim. Osmanlının hüküm sürdüğü yıllara ait eserlerin yer aldığı taraf ve Avusturya –Macaristan İmparatorluğu dönemine ait yapıların yer aldığı taraf. Bosnalılar bu durumu günümüzde şakayla karışık günlük hayatlarında harmanlayıp çok güzel yaşatıyorlar. Bunun için yapılmış bir pusulaları var. O gün nerede vakit geçirmek istiyorlarsa o pusulayı çevirip doğu batı yönüne göre karar veriyorlarmış. Bu da hoş bir vakit geçirme yöntemi olmuş.
SarayBosna Katedrali
Saraybosna kültürel açıdan çeşitlilik gösteriyor. Ülkede Boşnaklarla beraber Katolik Hristiyanlar ve Yahudiler de yaşıyor. Farklı dinlerin yaşanması bu dinlere ait yapıları da bir arada sunuyor. İsa’nın Kutsal Kalbi Katedrali olarak da bilinen Saraybosna Katedrali, savaş zamanında hasar görmüş ancak günümüzde hala ayakta. Girişteki Papa II. Jean Paul Heykeli dikkat çekiyor.
Sonsuz Ateş
Ferhadiye Caddesinin başında yer alan bu anıt II. Dünya Savaşında ölenlerin anısına yaptırılmış. Önünde fotoğraf çekilmek için bekleyenlerin sıra oluşturduğu söylenmişti ama biz şanslıydık. Sıra olmadan fotoğraf çektirebilmiştik.
Saraybosna Gülleri
Bu güllere birkaç yerde rastladık. Özgürlüğün simgesi olan bu güller, kuşatmada atılan bombaların yerde açtığı izlerin kırmızı boya ile boyanmasıyla oluşmuş. Boyalar silinmeden yenileniyormuş. Bu görüntü Bosnalılara savaşın unutulmaması ve yaşanan acıların bir daha yaşanmaması için hatırlamaları amacıyla yapılmış. Zira kenti gezerken binalardaki mermi izlerinin kapatılmadığını görüyorsunuz. Aynı amaçla savaşın acılarının unutulmamasını istedikleri için binalar hala ayakta yıkmıyor, yenilemiyorlarmış.
Saat Kulesi
Gazi Hüsrev Bey Camisinin hemen yanında yer alıyor. Şehrin simgelerinden olan kulenin dikkat çekici bir diğer özelliği ise ay takvimine göre işlemesi.
Milli Kütüphane
Nehir kıyısında yer alan yapı şehre ilk girişinizde sizi görkemli yapısıyla karşılıyor. Milli Kütüphane savaştan en çok zarar gören yerlerden biri. İçindeki iki milyon kitabın yakıldığı söyleniyor. Önceleri belediye binası olarak kullanılıyormuş.
İnat Kuca Evi
Bu evi bir gezi programında görmüştüm. Hikayesi bana ilginç gelmişti. Hikaye Avusturya-Macaristan İmparatoru’nun nehrin bir kıyısındaki evleri tamamen yıktırmak istemesiyle başlamış. Nehir kıyısında yer alan bütün evler yıkılmış. Ancak bu evin sahibi bu isteği kabul etmemiş. Ne yaptılarsa ikna edememişler. Ev sahibi tek bir şart ile yıkıma izin vermiş. Kendi evinin aynısının nehrin karşı kıyısına yapılmasını şart koşmuş. Böylece inatçılığı ile ünlenen bu eve İnat Kuca diye isim verilmiş. Günümüzde restoran olarak kullanılıyor.
Umut Tüneli
Umut Tüneli 1992-1995 yılları arasında Sırpların Bosna’yı kuşatma altında tuttukları zamanda Boşnaklara umut olmuş bir yer. Burası havaalanının karşısında yer alıyor. İki katlı bir evin üs gibi kullanıldığı, yer altından havaalanına tünel kazarak, bu tünelden insan ve mal sevkiyatını gerçekleştirmişler. Savaşın kazanılmasında ve özgürlüğe kavuşmada önemli bir yer olmuş. Bugün müzeye çevrilen yeri görmek bizi çok duygulandırdı. Ne zor şartlarda özgürlüğe kavuşulduğunu anlatan bu müze bize günümüzde de özgürlüğün kıymetini bilip, sahip çıkmamızın önemini fazlasıyla anlatıyor.
Vrelo Bosne
Şehrin merkezine yakın yer alan bu park, içinde küçük göl ve derelerin bulunduğu yemyeşil çok keyifli bir yer. Yaz aylarında serinlemek ve zaman geçirmek için gidilebilecek güzel bir yer. Biz de uğramadan geçmedik.
Bosna Piramitleri
Saraybosna ile Zenica arasında yer alan Visoko kentinin arkasında yükselen piramit şeklindeki tepenin olduğu yere gittiğimizde biraz hayal kırıklığına uğradık. Burada piramide giden bir tünel bulunmuş. Uzun ve zahmetli bir yürüyüş olduğunu öğrenince bu tünele girmekten vazgeçmiştik. Ancak arabayla piramitlerin olduğu bölgeye gidip fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik.
Saraybosna’da ne yenir? diye sorulabilir. Çoğu kişinin de tabiî ki Boşnak Böreği dediğini duyar gibiyim. Ancak köftesiyle, tatlısıyla, böreğiyle hiç aç kalmayacağınız fazlasıyla doyacağınız bir yer Saraybosna. Boşnak böreğini büyük tepsilerde eski usul fırınlarda pişirerek yapıyorlar. Sunum isterseniz üzerine yoğurt dökülerek de yapılıyor. Bu şekilde daha lezzetli bulduğumu söyleyebilirim.
Baş Çarşıda bu börek salonlarını görebilirsiniz. Boşnak
mantısını da tatmalısınız.
Kıymalı, patatesli, peynirli çeşitleri de olan böreklerden, Mostar yolu üzerinde tavsiye edilen bir yerde yemiş ve çok beğenmiştik.
Cevabi isminde köfteleri de meşhur.. Özel yapım ekmeklerin içinde çok sayıda köfteyi, içecek olarak sulandırılmış yoğurt ile ikram ediyorlar.
Tatlı olarak da tufahija ve ustupci isimli tatlılardan yemiştik. Çok özellikli değil, ama denenebilir.
Ayrıca kulpsuz fincanlarda ikram edilen bakır cezvelerle yapılıp sunumda da bu cezvelerin kullanıldığı kahvelerinden
içmeden gelmeyin derim. Bu fincan ve cezveler Baş Çarşıda pek çok dükkanda satılıyor. Hediyelik olarak alınabilir.
Saraybosna’da internet üzerinden kiraladığımız ev, güvenli ve ihtiyaçlarımızı karşılayacak ölçüde konforluydu. Temiz olması, merkeze yakın konumda olması, yürüme mesafesinde olup, ev rahatlığını da sağlaması bizi çok memnun etti. Ev sahibimizin de konukseverliği, bizi ilk gelişte kahvelerle karşılaması unutulmayacak anılarımız arasına girdi.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık Evliya çelebiyi kıskandıracak şekilde anlatmışsınız yine 👏👏sağlık ve huzur dolu günler dilerim 🙏